İttihat ve Terakki Cemiyeti İttihat ve Terakki Cemiyeti, 1889 yılında kurulmuş ve Osmanlı Devleti'nde Kanun-i Esasi ve II. Meşrutiyet'in uygulanarak devletin bu anayasal düzende işlemesine ön ayak olmuş bir cemiyettir. Var olduğu dönemdeki ismi İttihat ve Terakki Fırkası olan cemiyetin bugünkü Türkçeyle anlamı; Birlik ve İlerleme Partisi'dir. İttihat ve Terakki Cemiyeti; mutlakiyet yönetiminin terk edilerek cumhuriyete geçilmesinde, anayasal düzenin kabul edilerek hukuk devletine dönüşme evrelerinde ve halkta milli ve sosyal yönden bir uyanış başlatarak iç ve dış düşmanlara karşı mücadele bilincinin uyandırılmasında büyük emek sahibidir. İttihat ve Terakki'nin Kuruluşu ve Büyümesi İttihat ve Terakki Cemiyeti, ilk kurulduğunda gizli ve illegal bir teşkilat olarak faaliyet göstermekteydi. 1889 yılında, askeri ve tıp öğrencileri tarafından yasadışı yollarla devlette kanuna dayalı düzeni geri getirmek amacıyla kurulan bu teşkilat, zamanla memleket çapındaki diğer küçük teşkilatlarla birleşerek ve kendine yeni taraftarlar kazandırarak kısa sürede beklenenden çok daha fazla güç kazanmıştır. 1909 yılına gelindiğinde ise Osmanlı Devleti tarihinde bir ilk olarak padişaha kafa tutabilecek seviyede bir muhalif grup haline gelmiş ve 1909-1918 yılları arasında devleti iktidar olarak yönetmek üzere yönetimi ele geçirmiştir. 1909 yılına kadar geçen süre zarfında cemiyet üyeleri daha çok örgüt yapılanması, örgüt üyelerinin eğitilmesi ve vizyon ve misyonun geliştirilmesi gibi İttihat ve Terakki'nin iç yapısıyla ilgili çalışmalara yönelmişlerdir. Üyelerinin çoğu genç öğrencilerden oluşan bu teşkilat, son derece başarılı bir istihbarat uygulayarak Sultan Abdülhamid'in bile cemiyetin varlığından kuruluşundan ancak üç yıl sonra, 1892'de haberdar olmasını sağlamıştır. İttihat ve Terakki'nin Fiili Eylemlere Başlaması Bu dönemin ardından İttihat ve Terakki, küçük çapta eylemlerde bulunmaya başlamış; padişaha Kanun-i Esasi'yi ve Meşrutiyet yönetimini yürürlüğe koymasına yönelik çağrılar yapan mitingler düzenlemiş ve afişler bastırmıştır. Eylemler sırasında özellikle öğrencilerden olmak üzere inanılmaz sayıda taraftar kazanmış, ayrıca üyelerinin bulunduğu iş alanına sonradan çok işine yarayacak bir grup olan askerler de katılmıştır. Yapılan eylemlerin yer yer sıcak çatışmalara dahi dönüştüğü bu dönemde, çoğu İttihat ve Terakki üyesi gerek yurt içinde gerek yurt dışında sürgüne gönderilerek cemiyet faaliyetlerinde aktif olamamalarını sağlamak amacıyla çalışılmıştır. Ancak Paris, Brüksel, Cenevre gibi Avrupa kentlerine giden cemiyet üyeleri burada da vazgeçmemiş; İttihat ve Terakki'nin Avrupa ayağını kurmuşlardır. Cemiyetin Avrupa teşkilatını kuran ve yaygınlaştıran kişi Paris'te bir tıp öğrencisi olan Ahmet Rıza Bey'dir. 1908'e kadar geçen sürede İttihat ve Terakki yukarıda bahsedildiği gibi gelişim gösterdikten sonra; Balkanlarda İttihat ve Terakki eylemleri padişahın ciddiye alması gereken boyutlara ulaşmıştır. 3 Temmuz 1908'de Resne'de Kolağası Niyazi Bey; yaklaşık 400 kişiden oluşan kuvvetleriyle dağa çıkarak fiilen bir ihtilal hareketine girmiştir. Bu hamleden sonra İstanbul'a Kanun-i Esasi'nin yürürlüğe konması ve Meşrutiyet'in ilan edilmesine yönelik bir telgraf çekilmiştir. Karşılıklı yapılan birkaç eylem ve hamleden sonra 23-24 Temmuz gecesi Kanun-i Esasi'nin yürürlüğe girmesi padişah tarafından kabul edilmiş ve İttihat ve Terakki amacına ulaşmıştır. Meşrutiyet'in ilan edilmesiyle kurulan hükümet tamamen İttihat ve Terakki'nin kontrolünde, merkez komitesinin izin verdiği doğrultuda işlev görerek faaliyetlerini sürdürmüştür. Yani İttihat ve Terakki; direkt olarak hükümet olmayı değil, seçilen hükümetleri dışarıdan yönetmeyi tercih etmiştir. 31 Mart Olayı İttihat ve Terakki'ye muhalif bir gazeteci olan Hasan Fehmi Bey'in Nisan 1909'da suikaste uğraması üzerine cemiyet karşıtları bir ayaklanma girişiminde bulunmuşlardır. Bu ayaklanmayı Selanik'ten gelen Hareket Ordusu bastırmış ve İttihat ve Terakki iktidardaki yerini iyice pekiştirmiştir. 31 Mart Vakası'ndan sorumlu olarak tutulan II. Abdülhamid tahttan indirilerek yerine V. Mehmet Reşat getirilmiştir. İlerleyen yıllarda padişah tamamen cemiyetin kuklasına dönüşmüş ve yönetim meclisin tekeline kalmıştır. Bâb-ı Âli Baskını ve Sonrası İttihat ve Terakki iktidar olarak büyümeye devam ederken zamanla bu büyümenin eksisi olarak birliğini sağlayamamaya başlamıştır. Cemiyet içinde ortaya çıkan bölünmeler sonucu mecliste muhalif gruplar ortaya çıkmıştır. Bu muhalif gruplardan en güçlüsü olan Hürriyet ve İtilaf Fırkası 1912'de iktidarı ele geçirmiştir. Bu gelişme sonrasında ise Ocak 1913'te Enver Paşa önderliğinde silahlı bir İttihat ve Terakki grubu Bâb-ı Âli'yi meclisin toplandığı sırada basarak silah zoruyla yönetimi ele geçirmiş ve İttihat ve Terakki tekrar iktidara gelmiştir. Yaşanan bu iç karışıklıklardan sonra, Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı'nı takip eden süreç içerisinde alınan yenilgiler ve kaybedilen saygınlık sonucu İttihat ve Terakki kendini feshederek farklı yerlerde farklı isimlerle faaliyetlerine devam etme kararı almıştır. Örneğin; Kurtuluş Savaşı'ndan hatırladığımız Müdafaa-i Hukuk ve direniş örgütlerinin çoğu İttihat ve Terakki'ye ait eski yapılanmalardır. |